Taha Toros Arşivi'nde bulunan İbnülemin Mahmud Kemal İnal evrakı arasındaki bir defter, aziz üstadın yaşadığı toplumun bir anlamda röntgenini çekerken içini döktüğü kuyu mahiyetine bürünmüş. O yaşarken bu defteri belki birkaç kişi gördü, belki kimseler göremedi. Bilemeyiz amma yok etmeyip yarınlara bıraktıysa eğer, bizlerin görmesi, okuması için bırakmıştır. Bu mülahazayla birlikte ben de kitlelere mal olması için yeni yazıya aktardım. Meraklısı için metnin orijinal sayfa görüntülerini de yazının sonuna ekledim.
DÜNYADA MİSLİ OLMAYAN BİR BELDE-İ
MEDENİYET
Ben Böyle Memleketi Nerede Bulayım
ki:
İlimsiz âlimler; esersiz müellifler; şiirsiz ve şuursuz şairler; edepsiz edipler; akıllı mecnunlar; akılsız âkiller; kendi yazısını okuyamayan kâtipler; diplomalı cahiller; anlattığını anlamayan muallimler; hocalarını okutmaya kalkışan şakirtler; kendi eserini kendi okuyan müellifler; yaptıkları binalar yıkılmadan çatlayan mimarlar; berber çıraklığından operatör, meyhane hanendeliğinden bestekâr, tulumbacılıktan şoför, hamam tellaklığından kondüktör olanlar; harâmî bozuntusu doğrular; halkı soyup soğana döndüren iş erleri; zalimi şadmend, mazlumu zincirbend eden adiller; mücrimin beraetine ve masumun cinayetine hükmeden hâkimler; rüşvetsiz iş görmeyi şanına şeyn addeden memurlar; mahkemede söz söylemeye üşenen avukatlar; senelerce bir söz söylemeyen mebuslar; müvekkilini azleden vekiller; kahvehanelerde siyasiyattan bahseden diplomatlar; herkese ilaç tarif eden hudayinabit hekimler; birbirine üstat diye hitap eden mektep çocukları; toriği yutan hamsiler; deveyi deviren merkepler; izini gizleyen köpekler; zevkleri uğrunda damları yıkan kediler; ihtiyar simalı çocuklar; çocuk simalı ihtiyarlar; yazın en sıcak gününde Aşçı Bulgar’ın dükkânında boklu işkembe çorbası içen tabiat sahipleri;
2/
çirkin
güzeller; güzel çirkinler; alevden atlamış şebek götüne benzeyen çehreler;
hasip ve nesip piçler; bed-asıl asiller; bed-maye yoğurtçular; sütü bozuk
sütçüler; insaflı hırsızlar; insafsız satıcılar; “lahana biber turşusunu” lahn-ı
mahsus ile satmayı unutan turşucular; billur bardak ve tabakları ve çamaşır
sepetlerini -adet-i kadime vechiyle- Isfahan makamından satmayı terk eden
Yehudlar; ızgara maşa, gelincik çiçeği, hindiba satmaktan vazgeçen Çingeneler;
eskileri eskilerden daha fazla rağbetle alıp satanlar; gözlüklü âmâlar; zeker
gibi kafalı fakat beyinsiz adamlar; adı doğru, kendi eğri eğerli şahıslar; her
şeye kahkaha ile gülenler; anlamadığını anlamayan ve bilmediğini bilmeyen
bilgiçler; tiyatrolarda ve çalgıhanelerde bağıra bağıra konuşarak seyirciler ve
dinleyicileri izaç eden hergeleler; yol üstünde sıra ile dizilip lafa dalan,
gelip geçmeye mani olan izansızlar; sokaklarda Zaloğlu Rüstem tavrıyla
yürüyerek göğüslere çarpan çarpalar; atlı ases gibi insanın üstüne doğru gelen
haydut bozuntusu
[Derkenar:] Bir takım alüftelerle
etmedikleri edepsizlik kalmadığı halde kadınlarının bir erkeğe bakmasına
kızarak saçlarını yolmaya ve boşamaya kıyam eden namuslu kocalar; bir takım
rezillerle yapmadıkları rezalet kalmadığı halde kocalarının bir kadına
gülümsemesine tahammül edemeyerek dünyayı başlarına zindan eden ve boşanmaya
kalkışan iffetli karılar; zıkkımlandıkları kavun ve karpuz ve saire kabuklarını
sokağın ortasına atıp gelen geçenlerin ayağını kaydıran kaydırılmışlar.
3/
kadınlar;
kus-i pür-mûyuna ot koymaktan iğrenen
asrî bayanlar; kolonyayla karışık sidik kokusu neşreden kokonalar; sokakta ilk
tesadüfte sevişip müteakiben girdikleri sinemalarda sikişen âşıklar; maşuksuz
âşıklar; âşıksız maşuklar; ayağı, baldırı çıplak hanım efendiler; donsuz
kızlar; on iki yaşında frengili zâniler; on yaşında bel soğuklu oruspular;
iffetli aşüfteler; seksen yaşında ibneler; yedi yaşında puştlar; babasını
öldüren caniler; anasını siken zâniler; sevgilisine can veren âşıklar; âşığının
canını alan sevgililer; aleni zina eden medeni dansçılar; taliplere irae-i kûn
için gazinolarda bilardo oynayan oğlanlar; zevce namındaki şıllıkları yılan
gibi boyna saran kanunlar?; çocuklarını doğurtmak için evlerine getirdikleri
ebeyi gebe eden becerikliler; sokakta işedikten sonra zekerini kurutmak için
duvarlara sürüştüren sofular; halk arasında burnunu karıştıranlar; soğan
sarımsak yiyip top atar gibi geğirenler; yemek yerken dişlerini ayıklayıp müzahrefatını
tabağın kenarına sürenler; vapurda tramvayda
[Derkenar:] Ölü[le]rini ilan ettiklerinde falanın
eşi, filanın eniştesi, filanın amcası, filanın bacanağı, filanın dayısı falan
ilh… filan tarzında bütün akraba ve havîşânını gazetelere yazdırarak isimlerini
gazetelerde görmeye müştak olanlar; güya pek tatlısı da olurmuş gibi “pek acı
bir ölüm” [sf. 4 derkenarından devam] başlığıyla ölülerini ilan
ettirenler; güya gönderenler varmış gibi çelenk gönderilmemesini gazetelerle
rica edenler; sokaklarda saçlarını tarayan tuvalet delileri; lokantadan çıkıp
sokaklarda dişlerini karıştıranlar; birbirinin yüzüne tükürmek lazım gelirken
sokağa tüküren erazil.
4/
tırnaklarını kesenler; karşısındaki adamın yüzüne aksıranlar ve öksürenler;
sohbet esnasında gürültüden bilistifade osuranlar; yelelelli yeleli diye
teganni ederken yellenen hanende ve sazendeler; parmaklarıyla burnunu silip
sümüğünü oturduğu mindere sürenler; kalabalık yerlerde yüzünü ve halkın gözünü
boyayan kaltaklar; umuma mahsus vesait-i nakliyede kabak çekirdeği, fındık,
fıstık, kestane yiyip kabuklarını ortaya atanlar; şeytana külahını ters
giydiren hilekârlar; yardağını dolandıran hokkabazlar; hokkabazı çarpan
yardaklar; müşterinin yarısını içmediği suyu küpe boşaltan sucular; yağlı
tabakları yıkadıkları suyu yemeklere koyan aşçılar ve lokantacılar; kışın en
şiddetli gününde vesait-i nakliyenin pencerelerini açan azgın erkekler ve
kızgın karılar; susuz çeşmeler sebiller ve sakalar; amından osuran şişko
karılar; sokaklarda bütün renklerin numunesini gösteren sarhoş kusukları
[kusmuk]; duvar diplerinde kangal kangal boklar; bina zaviyelerinde seller gibi
akan sidikler; cadde ortasında
kedi ve köpek lâşeleri; [derkenar] azgın kediler
gibi birbiriyle itişen sonra bitişen erkek ve dişiler; “affedersiniz sözünüzü
kestim” diyerek adamın ağzından söz gasp eden saygısız laf âşıkları; camide
ayakkabının bir tekinin altına tükürüp diğer tekini üstüne kapatanlar; komşusunun
evini pencereden gözetenler; komşuların evlerine gidip gelenleri sayanlar;
sokakta başını bir tarafa çevirip yürürken rast geldiğine çarpan ve çarpılan
çarpalar; [ilk satırdan devam] ev kapılarının önünde süprüntü yığınları;
topladığı müzahrefatı döke saça yürüyerek sokakları telvis eden tanzifat
arabaları; sokak ortalarında yığınlarla hayvan gübresi; kaldırımlar üstünde
ayak kaydıran balgamlar ve sümükler; paralı fakirler; bankalarda kredi sahibi
dilenciler; mütekebbir müflisler; parasız zenginler; alçak gönüllü mürtekipler;
gözü ve karnı doymaz misafirler; Beyazıt’tan Türbe’ye kadar tramvaya binen
çocuklar ve gençler; kaynanasını seven damatlar; damadına gönül veren
kaynanalar; gelinine âşık olan kaynatalar; namuslu kerhaneciler; iffetli orospular; hayalî puştlar;
tarihe müstenit hikâye ve hikâyeye müstenit tarih yazan müverrihler; halkın
gözü önünde serçe parmağıyla çapağını temizleyenler; kibritin çöpüyle kulağının
kirini ayıklayıp önündeki sigara tabağına sürenler; parmağını pantolonunun
cebine sokup taşağını kaşımaya savaşanlar; cami avlularında dolaşarak istibra
edenler; bütün işleri karı koca davasından ibaret olan mahkemeler; doğru yolda
yürümek bilmezken barlarda dans edenler; ayağının tırnağı boyalı olan
başparmağını iskarpinden dışarı çıkararak
6/
şehvetperestlere güzel kokular! neşreden karılar; çıplak ayaklarına takunya
şeklinde iskarpin giyen taze ve bayat bayanlar; kel kafalarını şimşir tarakla
tarayanlar; yırtık amları zorlu yarakla yaralayanlar; basurlu götlerine ilaç
arayanlar; her şeye başını sokan işsizler; herkesin her işine karışan hasbî
kethüdalar; kendileri pür-ayıp iken başkalarının ayıbını görenler; götlerini
kiraya verdikleri halde ellerini geride tutanlar; kendi eserleri rağbet
görmediği için başkalarının eserlerini rağbetten düşürmeye savaşan müellifler;
müşteriyi azarlayan esnaf; fahişeyi ta’yip eden fahişe; iddiayı namus eden
puştlar; namusluları namussuzlukla itham eden namussuzlar; hayız bezi yerine
nişanlısının mendilini kullanan kızlar; dilini sevgilisinin ferc-i nâ-pâkine
sokan azgınlar; âşıkının kîr-i kebîrini -anasının memesi gibi- emen kızgınlar; aşinasının
ilmî ve malî servetini çekemeyen hâsit ve fâsitler; vicahen muhabbet, gıyaben adavet gösteren ikiyüzlü yüzsüzler;
alaylarla hodbin, hodpesent, hodkâm, hodendişler, müdahinler; ikbalperestler,
mürailer, huluskârlar; karaborsadan daha muzır kara cahiller; abazakeş çehreli şehvet
mütekaitleri; yalancılar, dolandırıcılar, sahtekârlar, sahte vakarlar; Cumhuriyet gazetesinin –bir
nevi matbuat ticareti olarak- açtığı güzellik müsabakasına girmek üzere
–kendini güzel farz ederek- resimlerini neşrettiren cadı çehreli karılar ve
kızlar.
[Sayfa
üstünde derkenar]
otomobillerini insanın ensesine dayadıktan sonra düdük öttüren düdüklenmiş
şoförler
öz kızlarını kendilerine manitato yapan melunlar; söz
söylemek için kimseye nöbet vermedikleri halde kendilerine nöbet
verilmediğinden şikâyet edenler; muhabbet tellalları; oğlan pezevenkleri; arz-ı
ırz ile kesb-i ikbal edenler; boynuzlu namuslular; yaraklı sahhakeler; hırsız
zenginler; müddet-i ömründe camiye girmeyen Müslimler; misafirliğe giderken
ardına tufeyli takanlar; ikram olunan meyve, pasta ve sair kuru yiyecekleri
huzzarın gafletinden bilistifade ceplerine dolduranlar; tok iken teklif olunan
yemeği –kârdır diye- yiyen açgözlüler; başkasının rızkına göz diken g[ö]zü
çıkasılar; cui’l-bakar illetine uğrayanlar; huruc-ı makad derdine müptela olup
da derman bulamayanlar; bozulan bikrlerini düzeltmek için amlarını diktiren
namuslu kızlar; kendilerini zorla siktiren puştlar ve fahişeler, katilliği,
caniliği, zaniliği, hırsızlığı, yankesiciliği, haydutluğu, gençlere ve
çocuklara öğreten sinemalar, tiyatrolar, romanlar; sarhoşluğu babalarından
öğrenen erkek çocuklar; fahişeliği analarından taallüm eden kızlar; halkın
karşısında tırnağını yiyip ağzını şapırdatan uğursuzlar; düğüne gitmek için
komşudan ariyeten küpe, yüzük, bilezik, elbise alanlar; kendileri yorulmamak
için işlerini aşinalarına ısmarlayanlar; sizi ziyarete geleceğim makamında
“inşallah sizi rahatsız! edeceğim” diyerek nezaket göstermek isteyen eşekler;
sual kelimesinin manasını bilmeyerek “bir sual soracağım” diyen cahiller;
taşağını eşek arısı sokmuş gibi bağıra bağıra konuşanlar;
8/
«insan,
sözünün eri, götünün berberi olmalı» darb-ı meselinin aksini iltizam edenler, tıraş
leğenini sokağa serpen berberler; bulaşık suyunu pencereden gelip geçenlerin
üstüne döken ev hanımları; ustasının ve kendinin murdar çoraplarını yemek
tenceresinde yıkayan aşçı çırakları; şebekten çirkin olan çocuklarına nazar
değmemek için mavi boncuk ve muska (nüsha) takan analar; horozdan kaçan iffetli
hanımlar, horozlara şehvet saçan edepli karılar; misafir sıfatıyla gittikleri
evlerde oturdukları kanepe ve minderlerin kumaşını anlamak için yavaşça
örtüsünü açıp bakan meraklılar; müşteri celbi için simsar kullanan tıp taciri
hekimler; sünnet ettirecekleri çocuklarını telleyip pullayıp sokak sokak
gezdiren mahalle karıları; sokaklarda tesadüf ettikleri aşinalarını nereye
gidiyorsun diye istintak edenler; nereye gittiğini sormayanlara sokak ortasında
uzun uzadı anlatanlar; söyledikleri yalana dinleyenleri inandırmak için yemin
edenler; vapurlarda trenlerde adi biletle birinci mevkie oturup biletçi
tarafından kaldırılanlar; ayağının kokusu potininden dışarı fırlayanlar;
ayağının teri potininden sızanlar; vesait-i nakliyede ikinci ve üçüncü
mevkilere tenezzül etmeyip birinciye kurulan çulsuzlar; gece yarıları cehennemî
sesleriyle bağıra bağıra sokaklarda şarkı söyleyen sarhoşlar; kel kafalarına
şimşir tarak arayanlar; sokak ortalarında kemal-i itina ile saçlarını
tarayan açık rîşler….
[Eldeki
defterde yazı bu sayfada sona eriyor. Sonraki sayfalar mevcut ancak yazı devam
etmiyor.]